Bu hafta sonu bu muhteşem bahçede dolaşırken, bir yandan simdiye kadar hiç görmediğim bitkileri inceliyor, bir yandan fotoğraf çekiyor , bir yandan da bu bahçe cennet güzelliğinin nekadarını barındırıyor, yoksa öldümde cennetemi düştüm gibi düşüncelere dalıyordum ( o anlarda nasıl göründüğümü çok merak ediyorum çünkü bir ara kendimi cennetteyim hayallerine bayağı kaptırmıştım). Ununtamadan ! bir yandan da yanımdaki meraklı miniğin bitkiler, böcekler, ağaçlar, yarasalar, mantarlar hakkındaki merakını gidermeye çalışıyordum.
1816 yılında en eski vali sayılan Macquarie tarafından, şehrin göbeğinde , meşhur opera binasını çevreleyen geniş bir alana kurulan bu bahçe, dünyanın heryerinden getirilen bitkilere ev sahipliği yapıyor.
İçinde, nadir türler bahçeleri, Begonya bahçeleri , Gül bahçeleri, Avustralya yağmur ormanlarından örnekler , çeşitli kuşlar, ve iginç ağaçlar görebileceğiniz bu bahçede ayrıca, ,çimenlerde yürümenin tadına varabilir, piknik yapabilir, kuşlarla konuşabilirsiniz.
Fotoğraf çektirmeden geçilmemesi gereken bir başka nokta ise Macquarie tarafından eşi için kayalar oyularak sandalye yaptırılan, Sidneyi adeta çerçeve içine alan Macquarie point olmalı.
Fotoğraftan bahsetmişken, en iyi köprü ve opera binası manzarasını bir arada bulabileceğiniz bir yer olduğunu söylemeliyim.
Tüm hafta sonuna sığdıramadığımız Royal Botanic Gardens gezisini ilerki günlerde anlatmaya devam edeceğim...